CİĞERLERİMİZ YANIYOR
ORMAN YANGINLARI, DOĞA KATLİAMI VE İHMALİN BEDELİ AĞIR OLUYOR
Yaz aylarının gelmesiyle birlikte Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yeniden orman yangınları baş gösterdi. İzmir, Hatay, Çanakkale, Aydın ve Manisa başta olmak üzere pek çok kentte çıkan yangınlar, yalnızca ağaçları değil, içinde barındırdığı tüm ekosistemi yok etti. “Can kaybı yok” denilerek kamuoyuna sunulan açıklamalar, ormanların asıl sahipleri olan binlerce canlının sessiz çığlıklarını görmezden geliyor.
YANGINLARDA KİMLER YANDI, KİM UNUTULDU?
Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıyan bir fotoğraf, yaşanan felaketin boyutunu gözler önüne serdi. Yanmış bir anne ördek, altında korumaya çalıştığı yumurtalarıyla birlikte bulundu. Bu kare, sadece yanan ağaçları değil; hayatını kaybeden kaplumbağaları, tavşanları ve sayısız canlıyı hatırlatıyor. Biz insanlar, doğayı tahrip ederken çoğu zaman onun sessiz sakinlerini unutuyoruz.
Her yaz benzer acı senaryoları yaşamamıza rağmen, etkin bir önlem planı halen oluşturulmuş değil. “Sigara izmariti”, “cam şişe kırıkları” ya da “elektrik telleri” gibi sebepler sıralanıyor, fakat bunlar ne yazık ki yaşananların ciddiyetini açıklamaya yetmiyor. Pek çok uzmana ve yerel halka göre, yangınların önemli bir bölümü ya terör örgütleri ya da rant amacı güden gruplar tarafından çıkarılıyor. Bu iddialar ciddiyetle araştırılmalı, ancak bunun ötesinde asıl sorulması gereken sorular var: Neden yıllardır yangın söndürme uçaklarımız yetersiz? Neden bakım ve kontrol süreçleri bu kadar ihmalkâr?
GÖZ GÖRE GÖRE GELEN FELAKET
Orman Genel Müdürlüğü’nün 2024 yılı verilerine göre, yalnızca bir yılda yaklaşık 79 bin hektar orman alanı yangınlara kurban gitti. 2025’in henüz ortasında olmamıza rağmen bu rakamın daha da artmasından endişe ediliyor. Üstelik yangınların çoğu turizm alanlarının yakınında çıkıyor. Bu da “rant” iddialarını güçlendiriyor. Yeşil alanların bilinçli olarak yandığı, sonrasında imara açılarak otel ve tesislere dönüştüğü yönündeki kaygılar artıyor.
Bir diğer endişe kaynağı ise yanan zeytin ağaçları. Sadece tarımsal değil, kültürel bir miras olan zeytinliklerin yok olması, binlerce yıllık bir yaşam biçimini de beraberinde yitiriyor. Oysa Anadolu’nun birçok yerinde zeytin ağacı, bir barış ve bereket simgesi olarak kabul ediliyor.
“YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI YOK AMA TOMA VAR”
Yangın bölgelerinde halkın kendi imkânlarıyla, ellerindeki pet şişelerle alevlere müdahale etmeye çalışması, devletin kriz anındaki organizasyon eksikliğini gözler önüne serdi. Sosyal medyada sıkça dile getirilen bir eleştiri, yangın söndürme uçakları bulunmazken, protestolarda kullanılan TOMA araçlarının yangın alanlarında görünmemesi oldu.
Bu tabloyu görmek istemeyenler olabilir ama gerçek şu: Her yaz aynı acıları yaşıyoruz ve hiçbir şey değişmiyor.
ATATÜRK’ÜN YÜRÜYEN KÖŞKÜNÜ HATIRLAYALIM
Doğaya verilen değerin simgelerinden biri olan Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yürüyen Köşk” kararı, hâlâ örnek alınması gereken bir hassasiyet taşıyor. Bir çınar ağacı zarar görmesin diye köşkü raylar üzerinde taşıtan bir liderin torunları olarak bugün hâlâ doğamıza sahip çıkamıyor olmak, en hafif tabirle utanç verici.
UYAN TÜRKİYE, YANAN GELECEĞİNİ KORU
İklim krizi, kuraklık, susuzluk ve doğa felaketleri artık kapımızda değil, içimizde. Bir ağacın gölgesini, bir kuşun şarkısını, bir derenin şırıltısını kaybettikçe; aslında kendimizi kaybediyoruz. İklim Kanunu gibi tartışmalı düzenlemelerle toprağımıza, ormanımıza ve su kaynaklarımıza yönelik planlı müdahalelere karşı da dikkatli olunmalı.
Toplum olarak artık uyanmak ve sormak zorundayız:
Geleceğe ne bırakıyoruz?
Yanan sadece ağaç mı, yoksa vicdanlarımız mı?
Bu ülke bizim, bu doğa bizim. Başka bir Türkiye yok.